Bir önceki postta sarışın lager tipi biralar ve
onların çeşitleriyle (pilsner ve helles) ilgili bilgi vermeye çalışmıştık. Bu
sefer rotayı Orta Avrupa'dan İngiltere'ye çevirip Ale ve Stout tipi biraları
tanıtmaya çalışacağız.
Ale bilinen en eski bira türüdür. Daha önceki
yazımızda üzerinde durduğumuz dünyanın en popüler bira tipi olan Lager ile
arasındaki en büyük ise fark fermantasyon süreciyle ilgili. Lager
biralar alttan fermente, yani mayanın alkol oluşturma işini kazanın altında
yaptığı, Ale biralar ise üstten fermente biralar, yani
mayanın fermantasyon tankının tepesinde çalıştığı biralar. Ek olarak,
lager biralar daha soğuk diyebileceğimiz (10 derece) ısılarda fermente
edilirken, Ale biralar ise 20-24 derecelik daha ılıman bir ısıda fermente
edilir. Ayrıca, Ale biralar mayanın daha uysal işini gördüğü bira tipleridir.
Lagerlerde maya daha agresif bir fermantasyon süreci izler ve ardında daha az
lezzet bırakır. Ale biralarda birçok meyvemsi tat (Çilek, muz, elma hatta
ananas gibi) almak mümkündür bu yüzden. Kısaca, daha kompleks bir yapıları
olduğu söylenebilir.
Ale biraların daha lezzetli olması
için genelde fıçıdan içilmesi tavsiye ediliyor. Böylece, Ale biraların en
büyük olayı olan size bardaktaki son yuduma kadar eşlik eden kremamsı köpüğün
de tadına varmak mümkün. Birçok ale birayı (her dakika puba gidip fıçıdan
içemeyeceğimiz için) kutuda da satıyorlar. Kutuların içinde de gri renkli bir
kapsül var. Kutuyu açınca bu kapsül harekete geçiyor ve bu kremamsı köpüğün
oluşmasını sağlıyor. Zamanında kutuda bir Guinness içmiştim (aşağıda Guinness'e
bolca yer ayırdık) ve biranın tamamı bardağa döküldükten sonra tak diye bir ses
gelmişti. La noliy derken bir de baktık içinde top gibi bir şey. Nedir bu ne
değildir derken biz de öğrenmiş olduk.
Ale biralar oldukça geniş bir yelpaze. Pale Ale
(solgun malttan yapılan ale) India Pale Ale (Hindistan'daki İngilizler için
yapılan bol şerbetçiotlu bir ale) Old Ale (dark görünümlü bir ale) gibi birçok
çeşit bulmak mümkün. Türkiye'de bulmak için üç seçenek var Brooklyn Brewery,
Fuller's ve Türkiye'nin önde gelen craft biracısı Taps'in Red Ale'i.
Brooklyn Brown Ale ve çok kısa zaman önce
getirilmeye başlanılan Brooklyn East India Pale Ale Türkiye'de ale zevkini
yaşamak için içebileceğimiz kaliteli biralardan. Ayrıca Craft Beer İstanbul
tarafından ülkemize getirilen Fuller's London Pride, ESB ve Porter da tercih
edilebilecek ve pişman olunmayacak ale biralar. Türkiye'de brewery işini en
eskiden beri yapan Taps'in marketlerde de bulunabilen Red Ale birası bence çok
başarılı. Ajandamızın ilk sıralarında bu biraların tadımı var ve daha detaylı
bilgileri sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.
Bu biraları nerelerde ve kaç liraya bulabileceğinizi
(North Shield ve diğer bazı publar dışında) ilerleyen günlerde İstanbul
Tekel Rehberi çalışmamızda sizlerle paylaşacağız. Ale krizine girenler
olursa mesaj atabilirler, onlara fısıldarız.
Stout kelimesi eski İngilzice'de brave (cesaret)
ya da proud (gurur) anlamına geliyormuş. 14 yüzyıldan sonra ise bu stout
kelimesi "strong" ile anılır olmaya başlanıyor. Stout beer kavramının
kullanımı da ilk olarak 1677 tarihinde dökümente edilmiş. Stout beer diyerek
strong beer yani güçlü - sert bira demek istemişler herhalde. Bu kullanım stout
porter (buradaki porter da Londra hamallarına itafen kullanılmış. Sanırım bira
hamallıktır yea geyiği buralarda icat edildi) olarak da devam ediyor, kısacası
strong olan her birayı tanımlamak için stout diyor İngilizler. Ancak, daha
sonra bu kullanım sadece dark biralar için geçerli olmaya başlıyor. Daha bomba
bir olay ise, 19 yüzyılın sonlarına doğru stout biralar (yani artık koyu
biralar) sağlıklı ve güçlendirici içkiler olarak nam salıyorlar ve atletler, süt
veren anneler ve bizzat doktor tavsiyesiyle iyileşme sürecindeki hastalar
tarafından bolca tüketiliyor. Ulan o dönem hastalık bile başka güzelmiş!
Bizim de koyu bira deyince aklımıza ilk
gelen, Stout tipi biraların en meşhuru ise başlı başına bir fenomen olan
Guinness. Allah'tan Guinness'i Türkiye'de bulabilmek mümkün. Perakende satışı
yok ama Türk Tuborg'a haftada bir mail atarak taciz etmeye devam ediyoruz. Bu
konuda bir aksiyon alacaklarını söylüyorlar ama umarım en kısa zamanda
perakende olarak da bulabiliriz. 1759 yılında Arthur Reyiz Dublin'de bir bira
fabrikası kiralıyor. Arthur Reyiz yaman bir ticaret adamı olduğundan ne olur ne
olmaz diyerek binayı da 9000 (dokuz bin evet) yıllığına kiralıyor. Arthur
Guinness çimlendirdiği arpayı kömür ateşinde kurutuyor ve yanık arpalar siyah
biralara dönüşüyordu. Sanayi devrimi sonrasında bu mangalda arpa kurutma işlemi
yerini makinelere bıraktı. Böylece kavrulmamış arpalardan sarı biralar üretildi
bkz: Lager. Ama yanık bira tutkunları bu tattan kolayca vazgeçemediler ve
Guinness pazardaki bu boşluğu çok güzel doldurdu ve günümüze kadar geldi. Böyle
giderse de Arthur abi 9000 yıllık kontratı da dolduracak gibi.
Benim şahsen en beğendiğim, hatta
tutkunu olduğum buğday biraları bir sonraki posta.
Canı Guinness çeken İstanbullular
Anadolu Yakasında Karga, Belfast ya da Zeplin'de, Avrupa Yakasında ise
James Joyce the Irish Pub, U2 Irish Pub ya da Thales Rock Beyoğlu'nda
soluğu alabilirler.
Not: Bu yazıda kaynakça olarak Wikipedia ve
Teoman Hünal'ın bazı köşe yazılarından da yararlanılmıştır.
0 Yorumlar